Sayfalar

30 Ocak 2012 Pazartesi

Karlar Kimin için Yağıyor?

























Çocukluğumun kışlarına bayılırdım. 
O sihirli sabahları ise unutmam mümkün değil. Mahmur mahmur yataktan kalkardım. Annemle babam, git bak bakalım dışarıda ne var derlerdi. 
Bazen uyku sersemliğiyle şaşkın şaşkın ama bazen de ne göreceğimi tahmin ederek pencereye koşup, perdeleri açardım. 

Ta taaaam, her yer bembeyaz olmuş!

Bir çocuk için bunun mutluluğu eminim ki hiç bir şeye değişilmez. Ne şekere, ne çikolataya. Çünkü çikolatalar ve şekerler her zaman bakkaldadır. Ama kar, allah baba ve gökyüzü amca ne zaman isterse o zaman yağar ve günü hiç belli olmaz, hep süprizlidir. 

Eminim aynı karı gören tüm çocuklar aynen benim yaşadığım coşkuyu yaşadılar, aynı günlerde, aynı senelerde. Hepimiz annelerimiz tarafından mumya-lahana melezi gibi sarmalandıktan sonra sokaklara attık kendimizi. 




























Karlarda yuvarlandık, birbirimizin suratına, hatta muzurluk olsun diye montlarımızın içine kar topları attık. 

Gece boyu pencereden erimiş midir, yıkılmış mıdır diye merakla ama aynı zamanda kocaman bir gururla seyredeceğimiz kardan adamlar yaptık. 
Sabah kimimiz sağ salim bulduk kardan arkadaşlarımızı, kimimiz ise dağılıp eridiğini görüp, geride kalan havuca bakıp ağladık.

Hiç erimesin, okullar uzuuuun uzun tatil olsun, her gün çıkıp karın içinde tepişelim diye dualar ettik hep beraber. Ama o yağmur var ya o yağmur, her seferinde geldi ve eritip bitirdi sevgili karımızı. Bize de kalbimizde biriktirdiğimiz kar tatili anılarımızla, okul yolu göründü.

Ortaokul, lise ve üniversite yıllarımda da çok sevdim karı. İçinde oynaşmayı da, seyretmeyi de. 
Bazen bir bardak kırmızı şarap, bazen de bir kupa sıcacık kahve eşliğinde yağan karı izlemek ve hayallere dalmak gibi keyifli bir şey var mıydı?

Ama sonra... 

Evet malesef bir ama oluştu sonradan benim için.

Son yıllarda ne yazık ki eskiden aldığım keyfi alamıyorum kar yağdığında. 

Kar yine çok güzel, etrafın karlarla örtülmesi yine mucizevi bir güzellik yaratıyor, evet. O lapa lapa tanelerin tepeden süzülmesi de dünyanın en şahane görüntülerinden biri, kabul ediyorum.

Ama artık büyüdüm, takke düştü ve kel göründü malesef. 
Yetişkinliğimin yağmuru, çocukluğumun karlarını eritti, altından gerçekler çıktı.




























Son senelerde sürekli, o muhteşem bembeyaz örtünün altında gömülü kalan yiyecekleri ve bu yiyeceklere ulaşamayan sokak canlılarını düşünüyordum. 


Sıcacık evimizde, pencereden karı seyretme keyfi var ya, onu kesinlikle yapamıyordum çünkü ben tatlı tatlı ısınırken hangi canlılar dışarıda donmanın eşiğinde diye düşünmekten aklımı kaçıracak gibi oluyordum.

Yediğim her lokma, acaba kaç canlı şu anda dışarıda açlıktan ölmek üzere diye düşünmekten resmen bana zehir zıkkım oluyordu.

Hal böyle olunca kar denen güzel beyaz prenses, benim için ak saçlı zalim bir cadı olup çıktı son yıllarda!...

Hele geçen kış... 

Eski evim 12.kattaydı. Soğuk bir bölgedeydi.Kar fırtına halinde yağdıkça, rüzgar deli gibi ıslık çaldıkça, camlar zangırdadıkça, aşağıdaki kedi hamile kalınca, gerzek insanlar yaptığım kedi evlerini çöpe attıkça, baktım benim psikoloji de zangırdamaya başladı iyice.



























Bir yandan karın zulmettiği yavrucaklara üzülüyordum, bir yandan da çocukluğumun ve gençliğimin en büyük mutluluklarından birinin elimden kayıp gidişine.

Sonunda, bu kışın başında tamam kızım kendine gel dedim. Sen kafayı yersen kimseye, hiç bir canlıya faydan olmaz. Elinden geleni yap, ama kara da sövmeyi bırak artık.

Çünkü ne var biliyor musunuz? 

Kar masum. Onun bir suçu yok. Mevsimi gelmiş, yağıyor, ne yapsın.

Kabahat, EMPATİ yoksunu insan topluluğunda. 

Bu karın aslında bir çok canlı için işkence olabileceğini aklına bile getiremeyen 
zihniyetlerde. Hayatın sadece kendi insan türünden ve sıcacık evlerindeki yaşamlarından ibaret olduğunu düşünenlerde.

Ama öyle değil işte! 

Siz sıcacık evlerinizde yaşarken, dışarıda yaşam savaşı veren masumlar var! Günahsız, minik yavrular, yemek bulamadığı için süt veremeyen anneler var.

Karlar her yeri örttüğü için kuşlar ağzı açık bekleyen miniklerine mama götüremiyorlar.

Aç kaldığı için donan o kadar çok canlı var ki dışarıda.

























Yapılacak şey ise o kadar basit ki!


Önce empati yapmakla ve onların durumunu yüreğinizde hissetmekle başlıyor. 

Çok ama çok aç kaldığınızı, kesinlikle yiyecek bulamadığınızı, bebeklerinizi, 
çocuklarınızı besleyemediğinizi, barınacak yerinizin olmadığını ve üstelik donarcasına üşüdüğünüzü düşünün. Nasıl olurdu? Lütfen düşünün yahu, NASIL OLURDU?

Onların sizden farkı ne? Ya da sizin onlardan üstünlüğünüz ne? Daha mı çok hak ediyorsunuz tok olmayı, ısınmayı?

Önce bunun cevabını verelim ve sonra ne yapabileceğimize bakalım.

Herkesin kendiğine göre yapabileceği son derece basit şeyler var.

Bütün insanlar birleşse ve sadece artan yemeklerini bir köşeye koyma adetini bile edinse sokakta aç hayvan kalmaz inanın!

Kuru ekmeklerinizi ıslatıp bir kenara koysanız kaç kuş doyar biliyor musunuz?

Pet şişelerin diplerini kesip, içine su doldurmak kaç dakikanızı alır?

Siz gece sıcak yatağınızda uyurken, belki de başka bir canlı, sizin koyduğunuz yemek sayesinde rahat bir uyku çekebilecek o gece... Bunu bilmek güzel gelmez mi? Kendinizi çok iyi hissetmez misiniz?

Kesinlikle iyi hissetmelisiniz.

Uzun lafın kısası, ben bu sene karın güzel taraflarını da görmeye çalışıyorum. Ama onu eskisi kadar çok sevebilmeyi de gerçekten isterdim. 

İnsanlar bencilliklerini bir kenara bırakıp duyarlı davranmaya başlasalar ve ben de karın zevkini çocukluğumdaki gibi çıkarabilsem...

Bir sabah sevgilim bak bakalım dışarıda ne var dese ve ben de pencereyi açıp, sevinçle el çırpabilsem.

Dışarıdaki canlılar da tok ve sıcak, ohh ne güzel diyebilsem ve gönlüm rahat, cuup diye kendimi karların içine atıp yuvarlanabilsem.

Ahh, o günler keşke bir an önce gelse!


Fotoğraflar:

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...