Sayfalar

7 Nisan 2012 Cumartesi

Benim Bahar Çiçeklerim



Hayatta bazı anlar vardır; o anda içiniz çoşku ile dolup taşar, mutluluktan yüzünüz aydınlanıverir, gülümsemenizin tüm yüzünüze kocaman yayıldığını hissedersiniz. O an birden çocuk oluverirsiniz, en masum sevinçleriniz ortaya çıkar, yüreğinizi öyle bir neşe kaplar ki, yerinizde duramaz, zıp zıp zıplamak istersiniz. Hayatın tüm dertleri, tasaları, grileri, siyahları o an için donar, susar, yok olur hatta. Neşeye, umuda, mutluluğa, dinginliğe, sevince ve coşkuya dair  var olan her zerre o  tek bir anda hayat buluverir. 

Bu benim için, her bahar, ağaçların çiçek açtığını gördüğüm andır. Ben her bahar bunu yaşarım. Çiçek açan ilk ağacı gördüğümde, o çiçekler sanki ruhumda açmış gibi sevinçle dolarım. Ve hemen boyuma en yakın dalı tutar, hafifçe kendime çeker, çiçeği önce koklar sonra da öperim. Bunun bana verdiği mutluluğu tarif etmeme imkan yok. O minicik çiçeklerin her birinin benim için ne kadar büyük anlamı olduğunu anlatamam.

Bu sene ilk bahar çiçeklerimi gördüğümde - daha doğrusu görüdüğümü sandığımda - arabadaydım. Ay ay ayyy diye zıpladım yerimde. İki yolun arasındaki yeşillikte, minik bir ağacın üstündeydiler ve arabada olduğum için, onları öpemeyeceğim için fena halde hayıflandım. Ama uzun sürmedi bu hayıflanmam çünkü mest olmuş bir şekilde boynumu uzatıp bakmaya çalışırken bir gördüm ki çiçekler plastikmiş! Belediyenin süslerini görünce coşmuşum meğer. Güleyim mi ağlayayım mı bilemedim.
Sevgili çiçeklerimi - gerçekten - ilk görüşümde ise Bakırköy'deydim. Çarşının en işlek yerinde, kocaman bir ağacın üstünde ve çok yüksekteydiler. Hal böyle olunca öpüp koklamak yine mümkün olamadı, hayran hayran bakmakla yetindim. Ama bir sonraki görüşümde boyuma yakın yerde yakaladım onları ve hemen atladım tabii. Senelerdir yapıyorum bunu, öpüyorum onları. Hoşgeldiniz diyorum kendimce.


Ve ne kadar şanslıymışım ki, evimin etrafında çoğunlukla çam ağaçları olmasına rağmen, sokağımdaki çiçeği olan tek ağaç tam da benim penceremin önünde açtı o güzel çiçeklerini! Buraya taşındığımızda bu narin, zarif ağacın yemyeşil yaprakları vardı, kısa zamanda kuruyup, savrula savrula döküldü hepsi, cıscıbır kaldı ağaç. Bitmek bilmeyen karlar yağdı da yağdı üstüne yavrumun haftalarca. Ama yaklaşık on gün önce o kupkuru dallardan minik minik beyazlıklar görünmeye başladı. Sonra bir çiçek açtı, ardından iki oldu, üç oldu, beş oldu derken şiir gibi bir görüntüye büründü. Ve bahar çiçeklerine bu kadar düşkün bir insan olarak ben her anına tanıklık ettim bu güzelliğin. Sabahları penceremi her açışımda çok mutlu oldum günlerce. Sürekli pencereye gidip gidip seyrettim doya doya. Şimdi ise zarif dallarının uçlarından gencecik, taze yapraklar çıkmaya başladı. Çiçekler ise hafif rüzgarlarda bile kopup uçuşuyorlar, etrafa saçılıyorlar artık. Yapraklara ve belki de meyvelere bırakacaklar yerlerini çok kısa bir süre sonra. Ama nasıl ilk çiçekten beri keyifle takip ettiysem her hallerini, son çiçek de uçup gidinceye kadar seyredip, tadını çıkaracağım.
Bunca sert ve soğuk geçen bir kıştan sonra açan bu güzelim çiçekler o kadar değerli ki aslında. Anlamları o kadar derin ve büyük ki. Açıkçası, bu narin ağacın üzerinde açan her çiçekle birlikte, şu hayatta gereksiz yere dert ettiğim şeyler için utandım. Öylesine büyük bir umut ve coşku barındırıyor ki bu çiçekler, onların olduğu yerde, onları göre göre karamsarlık yapamıyor insan.


Çok seviyorum onları. Sonbaharda doğmama rağmen, bu güzel çiçeklerin verdiği coşku ile her bahar yeni bir hayat başlatıyorum içimde. 
Onlarla birlikte ben de her bahar yeniden doğuyorum.


Fotoğraf: Gökhan Çoğal

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...