Sayfalar

12 Temmuz 2012 Perşembe

Tatil Nerede Başlar?


























Herkesin tatil anlayışı başka başkadır. Kimisi beş yıldızlı bir tatil köyüne kapanayım, yiyeceğim - içeceğim - eğlencem önüme gelsin, günlerimi orada doldurup evime döneyim der. Kimisi de yerinde duramaz, otelini sadece duş ve yatak olarak algılar ve yöreyi, çevredeki her yeri gezeyim, didik didik edeyim, incik boncuk ne varmış bakayım, bir orada yiyeyim, bir burada içeyim der, ki ben o sınıfa giriyorum. Hoş, aslında ben "yazlık ev" tatilcisiyim ama Bodrum dışı bir yerlere gittiğimizde davranışım o şekilde oluyor.

Bir de işin yolculuk kısmı var. Kimisi kara yolculuğundan hiç hoşlanmaz, hemen gideceği yere varmak ister, uçak tercih eder. Üç - beş gün, bir hafta izin kullananlar  için çok mantıklı tabii, neden günleri yola gitsin. Kimisi de kara yolunu tercih eder ama sanki F1 pilotu gibi mübarek, İstanbul'dan basar, gözlerini Bodrum'da açar. On iki - on üç saatlik yolu altı saatte gideni duymuştum ve hala bunu nasıl başarabildiğine akıl erdiremiyorum. Hayır yani zaten uçuyorsun, uçağa bin o zaman, çayın, kahven önüne gelir, bir saatte de ulaşırsın. Hele de uzun izni olup da böyle aceleci davrananları hiç anlayamıyorum.
Evet, insanların tatile bakışları farklıdır, çeşit çeşittir. Ama bence burada esas soru şu: 
Tatil nerede başlar?

- Yazlık evimin kapısından girdiğimde başlar.
- Otele adım attığım gibi başlar.
- X Beldesi Nüfus Bilmem Kaç tabelasını gördüğüm anda başlar.
- Denize girdiğim anda başlar.
Bunlar olası cevaplar ve bu liste uzar gider. Ama genelde insanların tatilleri, o tatil yöresine vardıkları zaman başlar.

Benim tatilim ise, hayal kurmaya başladığım anda başlar. Bu sene özgür kız olayım, çantamı sırtıma takıp bugün bu koy, yarın başka koy gezeyim dediğim anda başlar. Bu yaz taze meyvelerden kendi meyve sularımı yapayım, içine bolca buz atıp sıcaklarda serin serin içeyim, ilk kabak çiçeği dolmamı yapayım, karpuzu öğünlerden hiç eksik etmeyeyim, pazarın kıpkırmızı domateslerine doyayım, akşamüstleri  tatlı uykulara dalayım dediğim anda başlar. 

























Yolda dinleyeceğimiz şarkıları hazırlarken başlar. On gün kaldı, yedi gün kaldı, iki gün kaldı diye sayarken, hindistancevizi kokan güneş kremleri satın alırken, tıklım tıkış valizleri üstüne oturarak kapatmaya çalışırken, atılmasın diye buzdolabında kalan son yiyecekleri oburca yerken, yolda yenecek sandviçleri hazırlarken, termosa kahve doldururken, son kez prizleri, ocakları, pencereleri kontrol ederken başlar.

Çocukluğumdan beri, o bayıldığım kara yolunda, akıp geçen her asfalt şeridi tatilimin bir parçasıdır benim. Şarkı söyleyerek,  kilometreleri geri sayarak, alkış turarak, köy kahvelerinde çay içerek, orada burada durup bir şeyler atıştırarak, yol kenarı satıcılarından meyve alarak, onları yarım yamalak yıkayıp da yiyerek, rüzgar saçlarımı pişmaniyeye çevirirken, dağ havasını, çam havasını ve gittikçe daha da ege kokan esintiyi içime çekerek tatilimi yaparım ben. Bodrum'da olduğum anlardan daha az tatil değildir bu anlar benim için. Tatilimin en kıymetleri anlarıdır hatta. Çünkü senede bir kereliktir, tektir.
Sadece varacağım yer değil, ona gidişim, ona hazırlanışım, onu hevesle hayal edip, iple çekişimdir benim tatilimin başladığı yer. Ve hayatımdaki pek çok önemli olaya bakışım da aynen böyledir zaten. Yol da varmak kadar kıymetlidir.

Şimdi gözlerinizi kapatıp siz de şöyle bir düşünün. 
Sizin tatilleriniz nerede başlıyor?

Fotoğraflar: Gökkuşağı Dosyası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...