Sayfalar

15 Ağustos 2012 Çarşamba

Sonunda Yanıyorum!






















Senelerdir Bodrum'da uzuuuun uzun yazlar geçiriyorum. Bütün arkadaşlarım - burada işim olduğunu bildikleri halde - tatlı hayat yaşadığımı, koskocaman bir yaz tatilim olduğunu, plajdan plaja koşup, cup cup denizlere atladığımı, çok şanslı olduğumu düşünüyorlar. Sanki burada elimde şemsiyeli kokteyllerle, boynumda çiçeklerle geziyorum! Yok arkadaşlar, sandığınız gibi değil diyorum, tamam burada olmak iyi güzel ama koskoca sezonda bir elin parmakları kadar ancak denize girebiliyorum. Hadi iki el olsun, en fazla! İnandıramıyorum. 

Ama arkadaşım görmüyor musun işte, sen bir hafta - on günlüğüne  tatile gelip, neredeyse bitter çikolata kıvamında şehre dönüyorsun, peki  üç ay kaldıktan sonra ben nasıl dönüyorum İstanbul'a? Yağsız tuzsuz köy peynirinden hallice! Bembeyazım yahu, anla işte.

Bir de Aaa o kadar uzun kalıp da bu kadar az yanılır mı? diyen grup var. Evet arkadaşım, güzel kardeşim, bak ne kadar güzel bir noktaya parmak bastın. Bu kadar uzun süre kalıp, bu kadar az yanıyorsam bir sebebi vardır değil mi? Güneşe alerjim olmadığına göre, gölgelerin prensesi ya da şemsiye altı teyzesi de olmadığıma göre geriye ne kalıyor? ÇALIŞIYORUM!.. Ve üstelik hem gündüz, hem gece. Sürekli.

İşte benim gerçeğim bu idi senelerdir. Bodrum'da sürekli çalışmak, ten rengi olarak ancak süt ve peynir çeşitleri arasında gezinmek, çikolataya göz bile kırpamamak. Arkadaşlara, tanıdıklara laf anlatmaya, - niyeyse - onları ikna etmeye çalışmak. Aldığım güneş yağlarını asla bitirememek ve illa ki bayatlatmak. O çok kontrast bikini izlerine asla sahip olamamak.

Ama bitti! Artık bu devir kapandı. Buradaki işim bitti.

Harç bitti, yapı paydos. Artık yanacağım arkadaşım!

Yaklaşık on yıl önce, sevgilim henüz sevgilim değilken, bir Bodrum dönüşünde beni görmüş ve Marsık olmuşsun! demişti. Kimbilir nasıl bronzlaştıysam. 
İşte bu yaz için hedefim aynen bu: Marsık olmak! 


Aldığım bütün kremleri (sırasıyla 30 faktör, 10 faktör ve kakao yağı) hakkıyla kullanıp dibine indirmek ve  kollarımın içini de dışıyla aynı renge getirmek. 
Askıları iz yapmasın diye oraya buraya çekiştirmek. Ara ara şööyle bir bakıp, ne kadar yandığımı kontrol etmek.
Güneşin altında milyon tane kitap bitirmek. 
Kızarıp kızarıp, coss coss denize atlamak.
Serin serin after sun'lar sürünmek.
Gece, güneşin verdiği yorgunlukla kanepeme serilmek.
Kendimi kaşıyamamak, sırtıma dokunanlara, Ay ayy dokunma acıyor! diyebilmek. 

Evet aynen bunları istiyorum. Çünkü bunları gerçekten çok özledim.
Neymiş efendim, son senelerde yanmak out, beyaz tenli kalmak ise in'miş. Yok ya. Millet senelerdir kahverenginin tonundan tonuna atlarken, ben hellim peyniri gibi gezeyim, şimdi tam yanma fırsatını bulmuşken bronzluk out olsun! 

Yok öyle. Umurumda değil. İster alemin rüküşü olayım, ister demodesi, bu yaz yanacağım kardeş.
Bu sene de ben çikolata olacağım. 
Beyaz tenli biri ne kadar olabiliyorsa artık. Şansımı deneyeceğim.

Ama neye yanıyorum biliyor musunuz? Ben şehre döndüğümde alem kazaklara bürünmüş olacak. Bronz tenimle İstanbul'da gezinemeyeceğim ya pek içerliyorum buna.

Neyse ki yüzüm her daim açıkta. 
Evet evet, yüzüme çalışayım ben, yüzüme.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...