Sayfalar

20 Eylül 2013 Cuma

Yaşasın Stokçuluk!!

















Kadınlar, yemek yapmayı seven ve sevmeyen diye ikiye ayrılıyorlar sanırım. Kimisi mutfaktan kaçacak delik ararken, kimisi de yemek yapmaktan, tatlarla oynayıp, mis gibi kokuları içine çekmekten büyük zevk alıyor.
İşte ben kesinlikle bu ikinci gruptayım! Bayılırım yemek yapmaya, güzel de yaparım. Sanırım bu aileden geliyor çünkü anneannem ve özellikle annem de mutfakta çok iyiler.
Ve son zamanlarda benim bu genetik mirasım, tüm insanoğlunun "toplamacı-stokçu" geniyle fena halde birleşti sevgili okuyucular!
Nasıl mı?
Malumunuz biz normalde yazları çok uzun süre Bodrum'da kalıyorduk. Ve Bodrum'un daha doğrusu yaz mevsiminin şahane domateslerini hüp hüp mideye indiriyorduk. Bodrum'a giderken buzdolabını fişten çeken ve İstanbul'a da ekim-kasım aylarında geri dönen ve kışın da asla domates almayan bir çift olarak hep hayıflanıyorduk:
- Ah ah donduramıyoruz şu güzelim domatesleri... Biz dönene kadar da mevsimi geçiyor..
- Buzdolabının fişini çekmesek mi?
- Yok, olmaz... Korkarım ben, aklım kalır...
- Bodrum'da dondurup getirsek? Ama yolda dayanmaz di mi? Hay Allah...
Her yaz aynen bu şekilde gelişiyordu muhabbetimiz. Ve, İstanbul'da olsaydık yazları, oof of nasıl stoklardık! diyerek de noktayı koyuyoruz genelde.

Şimdi siz şunu diyorsunuzdur eminim: Eh bu yaz İstanbul'daydın, bolca dondurmuşsundur!
Benden cevap: Hayır!
Sorun hadi, neden? diye.
Utanarak cevap vereyim ben de: Unuttum!
Vallahi unuttum. Ve bunun kafama dank etmesi de eylül aynın başını buldu!

.. Topla Domatesleri Topla Patlıcanları ..

Sonrası ise evlere şenlik bir panik durumu. Koştur koştur markete, domatesleri yüklen, doğra doğra at dondurucuya. 
Çok da büyük olmayan dondurucunun yarısını doldurmuşken, marketteki kasiyer abla dedi ki bana:
- Çiğ dondurmayın, çözülünce domatesler buzluk gibi kokar!
Eyvahlar olsun dedim, bunu niye kimse söylemedi daha önce, buz buz mu kokacak canım domatesler! Sonra başladım pişirerek torbalamaya.
Ama baktım buzluk doluyor, bunlar değil bütün kış, benim gibi domates canavırını ancak iki hafta götürür.
Tam o sırada, kuzenimden bir öneri geldi, meğer o cam kavanozlarda konserve yapıyormuş, böylece yıllarca bile dayanabiliyormuş. Ve bu yöntemi - kocam dahil! -herkes biliryormuş da bir benim aptal kafamın haberi yokmuş!
Tabii burada lafım kocama: Eh be adam madem biliyodun da kaç senedir niye söylemedin, Bodrum'da yapar yapar, atar arabaya getirirdik! Pes!

.. Çarşamba Teyzesi Oldum! ..

Bunu duyduktan sonra, hele de kuzenden kahvaltılık sos tarifi alıp, bunun çeşit çeşitlerini yapıp stoklayabileceğimi öğrenince kim tutar beni? Büyük bir heyecanla, ve kaybolan yıllarımın hışmıyla soluğu anında markette aldım!

Genelde çarşamba günleri marketlerde halk günüdür. Fiyatlar azıcık iner, ürünler dışarıya çıkartılır pazar gibi, bütün teyzeler kıyamet kopacakmış da aylarca sığınaklarına kapanacaklarmış gibi saldırırlar sebzelere. Sanki dünya üzerinde kalan son domatesler, biberler bunlarmışçasına itiş kakış kapışırlar hepsini. Önünden geçerken görüp de güldüğümüz bir manzaradır bu.
Geçen gün ben de çarşambaya denk geldim! Gerçi saat biraz geçti, birinci ligteki birbirini yırtan atmaca ruhlu toplayıcı teyzeler ganimeti yüklenip çoktan evlerine dönmüştü. Geriye benim gibi daha mülayim, kalanları da ben toplayayım bari modundaki teyzeler kalmıştı. Daha barışçıl bir hava hakimdi ortama. 
Sohbetler falan dönüyor şöyle:
- Aa patlıcana bak, 2.90 olmuş. Ben bunu 70 kuruşa aldıydım!
Ben soruyorum teyzeye; 
- Ne zaman 70 kuruştu ki?
Teyzeden cevap: 
- Ucuzken.
- !?!

Bu arada ben yakaladığım teyzelere ekşiyorum:
- Teyzecim patlıcanı fırında közleyeceğim, hangisinden seçeyim?
Teyze gösteriyor, bir yandan da patlıcanı poposundan  şööyle bir sıkıştırıyor:
- Bak kızım böyle arkaları yumuşakça olanlardan seçeceksin.
- Teşekkürler teyzecim. Ben de başlıyorum patlıcanları mıncıklamaya.

Sonra hepberaber domatesleri beğenmiyoruz:
- Aa bunların hepsi seçilmiş yahu!
- Kardeş şu kasaları da boşaltıversene şuraya! Hep kötüleri kalmış burada.
- Yok abla, olsa boşaltmam mı?
- Var işte orada arkada, görüyoruz!
- Onlar Bilecik domatesi abla!.. Bunlardan değil.

Sonra ben o Bilecik domateslerinin tezgahına seyirtiyorum, başlıyorum sakin sakin toplamaya. Yanımda ablalar, teyzeler falan. Herkes sakin. Sonra görevli abi arkadan yanaşıp kasa kasa yeni domatesler döküyor tezgaha. Teyzeler taze domatesleri görünce birden kımıl kımıl oluveriyorlar, hızlanıyorlar, böyle sanki önlerinden kaçırılacakmış gibi acele acele toplamaya başlıyorlar. Aklımdan geçenler:
- Aman ne açgözlüsünüz yahu! Milyon tane domates var, daha da döküyor adam, önünden alan mı var, bu ne ilkellik? Hıh!
Sonra bakıyorum benim elim de iradem dışında yavaş yavaş hızlanmaya başlamış. Yanımdaki teyze apar topar torbaya attıkça güzelim domatesleri, niyeyse bana da bir acele haller, güzellerini bitirmesinler, onlardan önce kapayım psikolojisi geliyor. Yani bildiğin, domatesleri KAPIŞIYORUM!
İşte o noktada EYVAH! dedim. Ben de çarşamba teyzesi oldum!

Sen istediğin kadar alay et, gül bu duruma, uzaktan bakmak başkaymış. Ortamın içine girince bu teyzeler nasıl bir virüs taşıyorsa artık, anında sana da bulaşıyormuş! Kasadan yeni ürün boşaltılmayagörsün, o savaşçı-toplamacı kan anında seni de eline geçiriveriyormuş!
Kendime şöyle bir dışarıdan bakmam yetti, anında silkinip efendi moduma geri döndüm! Ve tamam dedim, bir daha çarşambaları marketin önünden bile geçmek yok!

.. Yaşasın Konservecilik! ..

Sonuç olarak, kollarım çıkarcasına torbalara - hatta sırt çantama da - doldurup taşıdığım domates, biber ve patlıcanlarımla iki gün mutfağa kapandım. 
Ortalığı talan ettim. Ocakları batırdım, tek dişi kırık blender'ımla sosları ezerken bütün duvarlara kırmızı kırmızı benekler sıçrattım. Mutfağa girmeye çalışan köpeklerimi kovaladım, gecenin geç saatlerine kadar evin içini közlenmiş sebze kokularıyla doldurdum!... Milyon adet sarımsak soydum. Sıcak kavanozlarla kaç kere ellerimi yaktım ama yine de büyük bir keyifle doldurdum da doldurdum. Kocam ofiste iş bitirmeye çalışırken, ben evde kendimi konserveciliğe verdim! Yemek bile yapmadım bu arada. Hazırladığım sosları ekmeğe sürdüm sürdüm yedim. Oh mis. Bir de sevgili konservelerimin kapaklarına cici cici kumaşlar takacağım, pek tatlı olacaklar.

Ama ne var biliyor musunuz? Onca uğraş, didin, hepi topu 20-25 kavanoz olmuş. Biz bunları yılbaşına kalmadan çoktan bitiririz yahu!
Peki o zaman.
Siz bu yazıyı okuyadurun, ben bir koşu markete gidiyorum! 
Yaşasın konservecilik, yaşasın stokçuluk! 
Bekleyin domatesler, patlıcanlar, savulun teyzeler, ben geliyorum!




Fotoğraflar: Gökkuşağı Dosyası

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...