Sayfalar

6 Eylül 2013 Cuma

Evlilik Koşturmacaları 1: Aman Ne Var ki Yanılmacası


..Bizdeki Neyin Kafası?..

Yıllardır aynı evde yaşıyoruz dedim. Evlilik hazırlıklarının en zor kısmı da zaten ev düzmece, bin bir tane eşyayı satın almaca dedim. Bizim her şeyimiz hazır olduğundan neredeyse hiç telaşımız da olmaz diye düşündüm. Niye olsundu ki, iki şeker, üç davetiye mi yoracak bizi... dedim.

Tek kelimeyle... halt etmişim!

Evet, duyduğum ve gözlemlediğim kadarıyla eve eşya alma koşturmacası gerçekten zor bir süreçmiş, nice gencecik, tazecik gelin adayları bu süreçte psikopata bağlar, saçını başını yolar, bolca kilo kaybedip eriyip giderlermiş... Aileler birbirine girer, nişanlar atılma noktasına gelinir, müstakbel karı-kocalar birbirleri için Acaba mı? diye sormaya bile başlarlarmış. Sinirler harap ola ola, panik halinde alınan eşyaların aslında eve büyük geldiği, ya da hiç yakışmadığı, bilmem neyin eksik kaldığı, şunun bunun da fazladan alındığı evlendikten günler sonra dank eder, yeni bir eyvahlar olsun süreci daha başlarmış... 

İşte biz bunlardan yırttık. Ama telaşların sadece bundan ibaret olduğunu düşünmek acaba neyin kafasıydı, onu çok merak ediyorum.
Ne çok koşturmaca varmış aslında! 

..Gelinlik Cepte..

Bir kere kotla, tişörtle evlenmeyi düşünmüyorsan, illa ki bir gelinlik alacaksın değil mi? Alacaksın. Ve gelinlik senin ayağına gelmiyor ya da gökten zembille inmiyor, gezeceksin, arayacaksın, deneyeceksin... Hoş ben bu konuda şanslıydım. Hayatım boyunca, kabarık ve straplez olması dışında özel bir gelinlik modeli hayalim olmadı. Bu nedenle her birine aynı şansı verdim ve ilk ciddi gezmemde sevgili gelinliğimle tanıştım. Benim için çok kolay oldu. Tek atışta bingo.

..Batan Geminin Günleri..

Ama tüm koşturmanın başlangıcında, o büyük günün hangi tarihte olacağına karar vermek var değil mi? 
Bahar olması açısından mayıs olsun istedik. Davetlilerin gelmesi kolay olsun diye cumartesi gününü istedik. Mayıs ayının cumartesilerinden de en tatlı ve yumuşak his veren tarih 18 Mayıs'tı. 
Sevgilim ilk başta itiraz etti:
- 19 Mayıs olsun, 19 Mayıs'ta evlenmek çok güzel olur.
- Evet tabii ki güzel olur, ama bize özel olmaz.
- Niye olmasın?
- 19 Mayıs zaten çok özel bir gün, kendi özelliğini korusun. Bizim günümüz ise sadece bize özel olsun!

Bu şekilde 18 Mayıs'a karar kılındı. Evleneceğimiz Yunus Emre Kültür Merkezi'nde mayıs ayı günlerini 4 Şubat'ta vermeye başlıyorlardı ve gün almak için sabah 9'dan itibaren orada olmalıydık . 
Pimpirikliyim ya, pirelendim hemen:
- Bir gece öncesinden annemlerde kalalım aşkım. Yakıncacık, gidiveririz hemen.
Sevgilim tamam dedi ve bir gece önce annemlere kamp kurduk.

Sabah kalktık, kahvaltımızı ettik. Bu arada konuşuyoruz aramızda. Annem akşam son nikahı alın dedi. İyi dedik, onu alalım, daha rahat olur, ucu açık olur.
Saat sekiz buçuk civarı mekanın oraya vardık. Sevgilim çok rahat, nasılsa dokuzda açılacak ya gün verme olayı: 
- Bir yerde oturup çay içsek mi?
- Ayol ne çayı deli misin? 
- Erken ama daha... Çok var dokuza...
- Erkense erken, önceden gider, rahat ederiz.

Ve binaya girdik. Girdik de ne görelim? Sıra sıra cezve gibi oturmuş 7 - 8 çift önceden gelmiş bekliyor bile.
- Bak, dedim, görüyor musun millet gelmiş, bir de erken diyordun!

Biz de oturduk. Bu arada 18 Mayıs için (olur ya!) son nikah alınmış olursa başka hangi günü alsak diye konuşuyoruz. Derken sıramız geldi, girdik. Kimlikler, sağlık raporları teslim edildi, nikah memuru hanım sordu hangi tarihi istediğimizi.:
- 18 Mayıs, son nikah olsun lütfen.
- Son nikah dolu. 
- Yaa öyle mi? 25 Mayıs son nikah?
- O da dolu.
- Şu tarih?
- I-ıh dolu.
- Peki ya bu tarih?
- Cık.
- E peki son nikah olmasın o zaman. 18 Mayıs için sondan bir önceki nikah olsun.
- 18 Mayıs için sadece 13.00 boş.
- Nasıl yani?
- Diğer saatler alındı.
- Yaa hay allah, çok erken ama ne yapalım, o olsun.
- Kuaförünüzü erkene ayarlayın, fotoğraf çekimini de nikah sonrasına ayarlarsanız rahat edersiniz.
- Hı hı.

İçimin isyankar kısmından direkt şunlar geçiyor: Yok artık! Nasıl bitermiş yahu? Dokuzda açılacak diyorsun, sekiz buçukta geliyoruz! Bizden önce gelip de bekleyen 7 - 8 çift mi talan etti 18 Mayıs'ın saatlerini, bırak allah aşkına sen de! Kime dağıttınız ulen mis gibi günleri, saatleri? Sizi gidiler siziii! 
Ve içimin mülayim tarafı ise aynen şöyle söylüyor: Buna da şükür! Az daha hepten kaçırıyormuşuz 18 Mayıs'ı. Yok yok, şanslıymışız aslında yahuu...

Ve böyle başladı koşturmaca maratonumuz.

..Davetiye Ellerimizden Öper..

Gelelim davetiyeye. Eğer müstakbel kocan da, sen de Güzel Sanatlar mezunuysanız, hele de Grafik bölümünü bitirdiyseniz, üzerinizde inceden bir baskı hissediyorsunuz, davetiyemizi hazır almamalıyız, kendimiz tasarlamalıyız diye... Tamam dürüst olayım, ben kendi adıma, inceden bir baskı değil, gayet ağır bir şeyler (!) hissettim omuzlarımda. Ne olduğu belisiz o şeyler iki omzuma çöreklenmiş ve kulağıma kulağıma çığırıyorlardı devamlı:
- Sen yapacaksın! Sen yapacaksın! Aksi sana yakışır mı bea! Onca yıldır tasarımcısın, kendi davetiyeni yapmaya mı üşeniyorsun?!
- Yok.. Şey... Ben... Üşenmiyorum da diğer şeyl...
- Sus! Bahane üretme. Diğer şeyleri de yapacaksın, davetiyeyi de yapacaksın. Bir kere evleniyorsun!
- Ama ben.. tamam ama daha sonra başlasam, şimdi diğer işler....
- Hayır, hemen şimdi başlayacaksın! Çalıştır saksıyı, başla hemen.

İşte üzerimde bu tarz bir baskı vardı. Bir yandan babam ısrar ediyor doğal olarak:
-  Hadi kızım bastırın şu davetiyeleri artık, dağıtmam gereken kişiler var... Ben kendim yapacağım sonunda!
 Bir yandan arkadaşlar bastırıyor:
- Aaaa Eylüüüül! Daha basılmadı mı davetiyeler? Kızım bir buçuk ay kalmıııış, neyi bekliyorsunuz?

Derken oturduk sevgilimle, ne yapalım ne edelim diye düşünmeye başladık ve karakter tasarımına aşık bir çift olarak, monster temalı davetiye yapalım dedik... İlk gün kanepeye yayılıp kağıt kalemlerle taslaklara gömüldük, ertesi gün ise ben kendi çizdiğim bir taslağı hayata geçirmek için bilgisayar başına oturdum ve birkaç saatte çözümledim davetiyeyi. Uzun zaman kafamızı meşgul etti ama neyse ki çabucak bitti, ben de omzumdaki gevezeleri kovaladım, gittiler.

..Mesajlı Şekerlerimiz Pek Şeker..
                                                                                                          

Şeker için daha ilk zamanlarda aklımıza gelen şey boynunda kocaman kurdelası olan lolipoplardı. Sevimli, neşeli... 
Bu konuda da annemle bolca çekiştik.
- Kızım lolipopun yanında ne vermeyi düşünüyorsun davetlilere?
- Bir şey mi vermem gerekiyor?
- E neyi saklayacak insanlar anı olarak?
- Lolipopu saklasınlar işte...
- Saklamazlar kızım, yerler, gider...
- Yemesinler o zaman, ne güzel, koysunlar kalemliklerine süs diye...
- Erir zaten, dayanmaz...
- Dayanır ben bir lolipopu senelerce saklamıştım... Hem zaten lolipopun yanına başka şey yakışmaz...
- Kızım sen yine bir şey düşüns....
- Ay istemiyorum anne yaa! Lolipopu saklasınlar işte, yiyene de afiyet olsun!

Zavallım annem. 

Sonunda, büyük güne çok az kala Eminönü'nde lolipoplarımızı bulduk. Siparişi verdik. Bir yandandan soruyorum adama: 
- Lolipopu nikah şekeri olarak isteyen oldu mu daha önce?
- Çoook.
- !! ?? Aa sahi mi?
İç sesim: Nasıl yani yahu? Ben kimsede görmedim ama, gayet özgün bir fikir bulduğumuzu sanıyordum, değil miymiş, tüh! 
Pes etmiyorum ama:
- Peki bu pembe ve mavilerden mi alıyorlar nikah şekeri olarak?
- Aa yok, bunları bebek şekeri olarak alıyorlar.
- Hmm peki.
Eh, buna da şükür!

Sonuç olarak şekerlerimizi almakla kalmadık tabii. Toptancının etiketleri söküldü, kurdelalar bağlandı. Sonra bir baktık, kurdelaların altında, lolipopun boğaz kısmına denk gelen jelatin çok çirkin duruyor. Neyse sorun olmaz, oraya etiket yapıştırılacak dedik. Ozalitçide etiketler bastırıldı. Sevgilim başladı yapıştırmaya. Ama o da ne? Etiketler kısa kaldı! O lanet jelatin yine görünüyor, hem de bu sefer daha da tuhaf ve sevimsiz bir şekilde!
Düşüp bayılacaktım!
- Birer kurdela daha takarsın jelatin görünen yerlere dedi annem.
- Nasıl yani, yüzlerce şekere aynı şekilde bir daha mı bağlayacağım!?

Aynen öyle oldu. Onca şekere tekrar ikinci kat kurdelaları bağladım. Bu iş de bitti. Bunun da üstüne bir çizik atıldı.
Bu arada, etiketlerin bir yüzünde bizim karakterlerimiz vardı, diğer yüzüne de şöyle yazdık:
Sokak Hayvanları İçin Lütfen Bir Kap Su.
Sosyal mesajımızı unutmadık. Ve eğer iki kişi bile bunu okuyup su koymaya başlarsa, bize hediyelerin en güzeli olacak!

GELECEK YAZILAR
                                                                                                            
Yaşanan her şeyi bir yazıda yazarsam bitiremem. Ben yazmayı bitirsem, siz okumayı bitiremezsiniz.
O nedenle, arkası sonraki yazılara. Ve Evlilik Koşturmacaları serisinin diğer konuları şöyle:

+Ah Şu Aksilikler!
Hem sakarım, hem şaşkınım, hem de unutkan! Gerisini siz düşünün!

+Balayı oteli bulma işi nasıl ayağımıza dolandı?
Bir tarafta arılar, diğer yanda Rus fıstıkları! Eyvahlar olsun!

+Sevgili balayı!
Ohh dünya varmış!

+Balayı bavuluna koyman gereken bir tek parça giysi bulamazsan ne halt edersin?
Abartı yok. Gerçek. Bavula koyacak bir parça giysi bulamadık!

+ Yeni gelinin soyadı karmaşası.
Kimim ben, kimimm? 

+ Evlilik nasıl gidiyor?
İstisnasız herkesin sorduğu soruya toptan cevaplar.;)

Evet sevgili okuyucular. Yukarıda listelediğim konular da sırayla gelecek. Takipte kalın!

1 yorum:

  1. Yazı biraz uzun olunca okuyamadım ama madem kafa diyerek başladınız yazıya, Kafa Dergi'ye bekliyorum o zaman! ;)

    YanıtlaSil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...