Sayfalar

7 Aralık 2013 Cumartesi

Sıcak Aralık ve Sevgili Ağacım






























Bu sene de nihayet sevgilime kavuştum!
Birbirimizden on bir  ay boyunca ayrı kalıyoruz. Bu süre içinde ben hayatımı yaşarken, değişik zamanlarda, değişik keyifler tadarken, zavallı sevgilim gardrobumuzun tepesinde tozlana tozlana benim onu hatırlayacağım ve aşağıya indirip  hayatımın baş köşesine oturtacağım zamanı bekliyor!
Yani aralık ayını.
Evet, sevgilime kavuştum; biricik çam ağacıma!
Ve tabii ruhumdaki uslanmaz yılbaşı coşkusuna!
İlkbahar, yaz ve sonbahar mevsimlerini çok severim. Hiç hoşlanmadığım buz gibi kış mevsiminin içinde ise sadece aralık ayını severim, o da tamamen yılbaşından dolayı!
Küçücük bir kız çocuğu olduğum zamandan beri yılbaşı dönemlerinin hastasıyım.
Zaten ruhunda hat safhada pofudukluk olan, kinestetik, son derece dokunmatik ve dibine kadar mod insanı bir kişi olarak, yılbaşı sürecinin ışıltısına, sıcaklığına, burnuma gelen kokusuna ve coşkusuna bayılıyorum.
Hal böyle olunca da sevgili ağacımla kavuşma anlarımız pek tatlı oluyor!

.. O Eski Ağaçlar ..

Uzun yıllar evvel, ben ortaokul - lise çağındayken, korudan gerçek çamlar alırdık. Köksüz alınca zavallı ağaç ölür giderdi, köklü aldıklarımızı da tutturamadık bir türlü. Hatırlıyorum, bir tanesinin toprağını daha biz dikemeden böcekler basmıştı ve o böcekler evin içine firar etmeye başlamışlardı... Ağaçlardan biri ise dallarında karları ile gelince annem o kadar fena olmuş, o kadar üzülmüştü ki, o, canlı aldığımız son ağaç oldu. Bir sonraki sene güzel bir seçim yapıp şu anki yapay ağacımızı aldılar.

Ailemle yaşarken ağacı kurmak, süslemek benim görevimdi. Ve tabii ki çok ama çok büyük bir zevkle icra ediyordum bu görevi. Bizimkiler de hazır süslenmiş ağacın keyfini çıkarıyorlardı.
Kendi evime geçince, minik bir yapay çam aldım, onu süsledim birkaç sene. Sonra baktım bizimkiler büyük çamı süslemez oldular. Eh Eylül hallediyordu tabii o işi.. Ben gidince koca ağacı süslemeye üşenir oldular. 
Ve tabii ki bu benim işime geldi, süslemiyor musunuz, eh iyi madem, hooop, güzel ağaç anında hacı!

.. Zorlama Kocayı ..

Dediğim gibi, yılbaşı öncesi haftalar benim için sıcacık, yumuşacık zamanlar. Evde noel şarkıları çalsın, mumlar yansın, her şey pofuduk olsun, ruhlar coşsun vs...
Kocama gelince.. O da seviyor noel zamanını ama belli bir seviyede!
Benim günlerce sıkılmadan dinleyebileceğim noel şarkılarını ona üç saat dinletsem, vücudunda kimliği belirsiz kaşıntılar, lekeler oluşmaya başlayabilir!
Ya da benim büyük keyifle izlediğim bazı noel filmerinin sadece fragmanı bile ona yeterli(!) gelebilir.:)
Ağacın tümünü beraber süslemeye kalksak onuncu dakikada beli ağrımaya başlar, bundan eminim! 
Bu nedenle onu çok ellemiyorum, kendi haline bırakıyorum.
Ama hakkını da yemeyeyim, çünkü bu sürecin keyiflerini birlikte paylaşıyoruz yine de. 
Beraber kuruyoruz ağacı, ayağa dikiyoruz. Sonra ben ışıkları takıyorum. Ardından bize keyif veren ritüele geliyor sıra: ilk topu takmak!.. Ağacın ilk topunu dilek tutarak birlikte takıyoruz.
Sonra ben onu azad ediyorum, gidiyor odasına. 
Ve o anki moda uygun müzikerimi dinleyerek süslüyorum ağacımı.
Hemen ardından sevgili  kocam yine dahil oluyor olaya: Işıkları yakma merasimi!
Evi karartıyoruz ve biiir, ikiii, üüüç diyerek ağacın ışıklarını yakıyoruz!
İşte bu çok mutlu ediyor bizi, sonra da karşısına geçip büyük keyifle seyrediyoruz.
O nedenle, varsın noel şarkılarından sıkılsın ya da ağacın tümünü süslemeye üşensin, sıkıntı yok... Çıkan sonucun tadını beraber yaşayabilmek de çok güzel.

.. Dingildeyen Ağaç ve Faik Eklentisi ..

İşte bu yıl da aynen bunları yaşadık.
Ama birkaç farkla.
Eski yıllarda da ağacın ayağını zor monte ederdik ama bu sene vidalar iyice pert olmuş. Koca ağaç dingil dingil duruyor. Şöyle sağa yatayım, sonra da koltuğa devrileyim der gibi hareketler yapıyor. Ben de ara ara gidip elle ittirip kaktırıyorum düz dursun diye. Yani kocamın deyişiyle; iman gücüyle ayakta duruyor zavallı!

Bu yılın diğer farkı ise; hala yuva bulamadığımız sevgili yanaşma Faik'imiz ve onun ağzının uzanabildiği her ama her şeyi çekiştirme, kapıp kaçırma, çekip koparma huyu ve bu huy ile üstü süslerle dolu (ve üstelik devrilmeye meyilli) çam ağacının birleşiminden nasıl sonuçlar ortaya çıkacağı endişesi! Öf, amma uzun cümle oldu. Ama anladınız siz. (Anladınız değil mi?:)

Evet, bu endişeleri bir kenara bırakırsak, artık aralık ayını yaşamaya hazırız!..

Ben bu coşkumu kaybetmek istemiyorum. Zaten hayat zor, hayat acımasız, hayat adaletsiz çoğu zaman. Kendi dünyanda, yuvanda istediğin kadar mutlu ol, eğer azıcık duyarlıysan şu hayatta, seni uyutmayacak kadar üzücü milyon tane şey radarına takılıyor her gün. 
Bu nedenle mutlu kalabilmek ve mutlu edebilmek için, hem kendimize hem de çevremize faydalı olabilmek için, bize iyi gelen şeylere sımsıkı tutunabilmek lazım.

Bu nedenle, hiç sevmediğim kış ayında gönlüme sıcaklık veren aralık ayını yaşamak beni mutlu ediyor.

Nihayet tamir edilen pikabımdan Elvis dinlemek, kocamla battaniye altında, ağacın loş ışığında film izlemek, sıcak çikolata içmek... Kanepeye yayılıp kitap okuyarak uyuyakalmak, örgü örerek sevdiğim dizileri izlemek, kuzucuklarımla oynamak, ertesi gün yapacaklarımı düşünmek, hayatımı düşünmek, dilekler dilemek, geçmiş yılı düşünmek, gelecek yıl için heveslenmek...
Bunları seviyorum!

Ve hepinize keyifli, sıcacık bir aralık ayı diliyorum!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...