Sayfalar

5 Nisan 2014 Cumartesi

Siz Nerede, Biz Nerede... Aramızda Dağlar, Denizler...



Ruhumun, hem kocaman dalgalarla çalkalandığı, hem de sakin sularda dingin dingin yüzdüğü bir hafta geçirdim.
Tüm bu zıtlıkları bünyemde nasıl barındırabildiğimi ise bilmiyorum, bildiğim tek şey her şeyin kendiliğinden olduğu.
30 Mart pazar günü, malumunuz, birçoğumuzun büyük heyecanlarla beklediği yerel seçimlerde oy verdik.
Her zamankinden daha fazla umut beslemiş olsam da, seçime hile karışacağına neredeyse emin olduğum için - bu yazımda da belirttiğim gibi - çok fazla heyecanlanamadım ne yazık ki.
Ama tabii ki yine de elimden ne geliyorsa yaptım. Sosyal medyada paylaşmam gereken her şeyi paylaştım. Düşüncelerimi yazabildiğim kadar yazdım. (Ki ben politik konuları blogumda paylaşmıyorum normalde.)  Seçim günü sabahın altısından, gecenin on bir buçuğuna kadar sandığımın başında kaldım. Sadece gözlemlemekle kalmadım, aktif olarak elimden gelen her şeyi yaptım, her işin ucundan tuttum.
Akşam ve gece, oyları sayarken, istiflerken, tutanakları yazarken bulduğum her fırsatta kocamı arayıp durumu sordum. Zira biz orada ülke genelinden bihaber durumdaydık, ekran başında izleyenlerden alıyorduk haberleri.
Kocamdan aldığım haberler ilk başta umut ve heyecan vericiydi.
Sonra gece yarısı eve döndüm.
Bir baktım, atı alan Üsküdar'ı geçmiş!
Ah, çok özür dilerim, atı çalan mı demeliydim?...

Televizyondan ve internetten izlediğimiz çalıntı oy çuvalı, yakılmış pusula vs.. haber ve görüntüleri (sanki hiç tahmin etmemişim gibi!) beni çılgına çevirdi.
Hani böyle bir el geldi de kalbime yapıştı sanki.
Peki, bütün oyları hile ile mi aldılar?
Hayır, hala onlara oy veren bir kesim var tabii ki. Ve büyük bir kesim bu.
İşte diğer yandan da, her türlü pisliği bile bile hala oy veren o kesime çılgınca öfkelendim!.. Ne kadar sinirlendiğimi ve - yalan yok - o kişilere karşı nasıl büyük bir nefret duyduğumu tarif edemem. Ve gece Facebook hesabımdan da bunu çokça dile getirdim, bütün öfkemi kustum. Diğer yandan arkadaşlarımın paylaşımlarını okudum, yorum yaptım vs...
Sabah beşe kadar,  başa baş giden Ankara'dan güzel bir haber alırım diye bekledim.

Sonra yorgunluktan ve uykusuzluktan sızmışım.
Sabah erken saatte bir ara uyanıp Ankara'nın durumuna baktım, malesef negatifti.
O kötü moralle tekrar uyudum ve sonra pırıl pırıl güneşli bir sabaha, ağlayarak uyandım.
İçimde bir acı, ülkemde yaşayan birçok kişiye karşı derin bir hayal kırıklığı ve sızı vardı. Ama nasıl oldu bilmem, ben uyurken sanki bir peri gelmiş ve ruhumdaki öfkeyi, nefreti ve en önemlisi de gerginliği içimden almış götürmüş.
Ağlayarak ama sakin bir şekilde kalktım yatağımdan.
Kendimi başka hissederek kalktım.
Hani insan çok fazla acıya dayanamaz da bayılır ya...
Son haftalarda aşırı decede "yanlışa, sahtekarlığa, cehalete, çirkinliğe ve kirliliğe" maruz kaldığımız için midir nedir, bünye kendini bir anda ortamdan soyutladı sanki.
Ve tanık olduğum bu kirlilik artık belli bir sınırı aşınca, ben aslında ne kadar temiz olduğumu idrak ettim. 
Kendimin, ailemin, arkadaşlarımın, çevremde bulunan, hayatımda olmasını seçtiğim insanların, aylardır bu uğurda çırpınan o cesur yüreklerin, parmaklıklar ardına itilen masumların, ölen ya da ölmeyip de onuruyla mücadele veren, bu aydınlık yolda yürüyen tüm insanların aslında ne kadar doğru, saf ve berrak olduğunu idrak ettim.
Elbette ki hepimizin hataları vardır şu hayatta, hepimiz yanlışlar yapıyoruz ve belki ömrümüz boyunca da yapacağız. Hiçbirimiz mükemmel değiliz  ya da belki hiçbirimiz sütten çıkma ak kaşıklar değiliz.
Ama artık biliyorum ki, biz kirli değiliz.
Temiziz biz, temiz.
Zihnimiz, yüreğimiz, ahlakımız temiz.
Yüzünü aydınlığa çevirmiş, medeni, duyarlı, bilinçli, insan gibi insan kişileriz.
Başkayız biz.
En azından onlardan başkayız.
"Ötekileştiriyorsun!" diyebilirsiniz.
Evet. Ötekileştiriyorum.
Çünkü başka türlü huzura eremeyecek ruhum.
Çünkü eğer ötekileştirmezsem, öfkem dinmeyecek, onların varlıklarına ve yaptıklarına baka baka insan olmaktan her geçen gün daha fazla utanç duyacağım. 
"Neden, neden, neden?" diye, cevabınını alamayacağım soru bataklarına gömüleceğim. Çünkü onların davranışlarının hiçbir mantıklı ve ahlaki cevabı yok benim için.

Ama ben insanım. 
Ya da, insan olan benim, diyeyim. 
Bizleriz.
O nedenle insan olmaktan utanmayacağım artık.
Kimler ki, onurdan, erdemden yoksundur, kimler ki her türlü yalanı söyler, yanlışa bulaşır şu hayatta, onlar düşünsün, onlar utansın, bana ne!

Evet ağlayarak uyandım 31 Mart sabahı.
Yazık dedim, çok yazık benim ülkeme.
Ama o kadar içten ve derinden hissettim ki temizliğimizi ve farklılığımızı,
işte o anda büyük ölçüde huzur buldum.

O an bir baktım ki, aramızda kilometreler var...
Dağlar, denizler var.
Onlar nerede, biz nerede.
Değil bizi anlamak, sesimizi bile duyamayacak kadar uzaktalar.

Gariptir belki ama işte buna şükrettim.

Foto kaynak.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...