Sayfalar

19 Temmuz 2014 Cumartesi

"24 İzlediğime İnanamıyorum!"


Bir diziyi izlerken, heyecandan başınıza ağrılar saplandığı oldu mu hiç?
Lafın gelişi söylemiyorum. Gerçekten, başınızın zonk zonk ağrımasından söz ediyorum.
Ya da diken üstünde oturmak deyişinin vücut bulmuş hali olarak, kaslarınız gerilmiş bir şekilde, poponuz koltuktan şöyle hafifçe havalanmış halde, ara ara elinizle ağzınızı kapata kapata, şöyle hop oturup hop kalkarak izlediniz mi hiç?
Ben izledim.
Ve tüm bunları yaşatan dizi ise 24'tür.
Öncelikle söyleyeyim, bu yazı spoiler içermeyecek, izlememiş olanlar gönül rahatlığıyla okuyabilirler.
2001-2010 yılları arasında yayınlanan 24 dizisinin en önemli özelliği dünyanın ilk "gerçek zamanlı" dizisi olması. "Nasıl yani gerçek zamanlı?" diyenler olabilir. Şöyle ki: Dizinin her bir sezonu bir günü anlatıyor. Yani koca bir sezon boyunca olan her şey aslında sadece bir günde, 24 saatte geçiyor. Ve 24 bölümden oluşan sezonun her bir bölümü, peşi sıra ilerleyen bir saatlik zaman dilimlerini anlatıyor. Eğer sezondaki olaylar örneğin sabahın 8'inde başlıyorsa, diğer bölümler 9,10,11... diye devam ediyor ve sezon yine sabahın 8'inde bitiyor.
Hal böyle olunca oyuncuların giysileri, saç-başları, erkeklerin sakal traşları koca bir sezon boyunca hiç değişmiyor. Bu da önemli bir ayrıntı.
Dizinin -spoiler içermeyen- konusu ise kısaca şöyle: 
CTU isimli bir anti-terör birimi. 
Her sezon Amerika'nın başına musallat olan değişik bir terör saldırısı belası.
CTU'nun en sıkı saha ajanı Jack Bauer. (Keifer Sutherland)
Ve gözüpek, insani yönü kuvvetli, korkusuz, cesur ve işinde gerçekten çok başalı Bauer'ın saldırıyı önlemeye çalışırken maceradan maceraya koşması ve bu arada sizi de yerinizde zıplatması!
Ama dizinin sadece kuru sıkı aksiyon olmadığını da belirteyim. Zaten hiç hoşlanmam öyle B tipi aksiyonlardan, silah gürültüsünden, boş kovalamacadan ibaret olan ve psikolojik derinliği olmayan, zeka unsurları barındırmayan dizi ve filmlerden.
Bu dizi tabii ki öyle değil.
Gerçekten kaliteli macera seviyorsanız ve henüz izlemediyseniz 24'e bayılırsınız. Hele hele dizinin ilk üç sezonu insanı kendinden geçiriyor. Son sezonlara doğru bazen tekrarlara düştüğü oluyor ama yine de çok keyifle ve heyecanla izleniyor.
Şöyle söyleyeyim, 24 benim en heyecanla izlediğim ve bittiği için en üzüldüğüm dizilerden biri olmuştu.
Şimdi siz: "Yahu taa 2010 yılında biten eski bir dizinin yazısını ne diye yazıyor bu kız? Hem de 
böyle ballandıra ballandıra.." diyebilirsiniz.

Efendim, nedeni var.

Dediğim gibi, 24, bittikten sonra arkasından son derece boynu bükük bakakaldığım, hiç doyamadığım bir diziydi. (Şu noktada, izlemelere doyamadığınız ama bitmiş olan en sevdiğiniz dizinizi aklınıza getiriyorsunuz hemen. Getirin, getirin... Dexter mı? Lost mu?  Friends mi? Ne bileyim, Breaking Bad mi?.. Yerli dizi de olur. Düşünün bir... Çünkü alt satırları okurken benimle empati kurmanıza yarayacak.)

Şimdi düşünün ki ben ara ara 24'ü hatırlıyor ve "Ne diziydi be!" diye iç çekiyorum. Hatta, "İlk sezonlara yeniden başlasam mı? Başlasam hakikaten yaa... Ne güzel olur!" diye aklımdan geçiriyorum.
Ve işte tam bu sıralarda kocam odasında çıkıp karşıma geçiyor ve bana - duyduğumda gözlerimin 
yuvalarından düşeceğini sandığım- şu cümleyi söylüyor:
- 24'ÜN YENİ SEZONU GELİYORMUŞ!!
(Ne dedi bu adam yahu, doğru mu duydum ki....)
- Nasıl??
- 24'e yeni sezon çekilmiş dedim.
- Neeeeeeeeyyy?!?
- Valla! X tarihinde yayına girecekmiş. 
- Olamazz. Gerçek mi? Sahi mi diyorsun yaa?!
- Evet, gerçekten.
- Allaaaaaahhhhh!!!!
Aşağı yukarı böyle bir diyalog.
Şimdi, dizi takip etmeyenler ağızlarını hafiften büküp, kaşlarını Emrah gibi ortada birleştirip, şaşkın şaşkın "Neye bu kadar seviniyo ki bu yauu?!" diyebilirler. Onlar azıcık kenarda beklesin.
Gerçek yabancı dizi fanatikleri beni anlar.
Anlarsınız değil mi? (Anlamıyorsanız da bozmayın işte.:)
Düşünün ki Dexter için bonus sezon çekildiğini duydunuz! (Ah, bu arada Dexter'ın Hannah'sı yeni 24'de çok kilit bir rolde, bunu da belirteyim.)

Neyse. Yani kısaca, ben bu haberle kendimden geçtim!
Hatta geçtik diyeyim çünkü kocam da 24 hastasıdır.
Ama öyle ağzı sulu, açgözlü oburlar gibi hemen de atlamadık. Huyumuz kurusun. Bekledik, biriksin. (Hadi dürüst olayım, aslında Bodrum hazırlıkları, buradaki işler vs.. derken rahat zaman kolladık açıkçası.:)
Ve yaklaşık on gün önce, 24: Live Another Day'e başladık!
Ama ne başlama! Ne ritüeller!
Bir kere böyle özel bir başlangıç için olmazsa olmaz arkadaşımız: Kaju fıstığı. 
Kendisinin tazesini bulmak için Turgutreis'te gerçekten bayağı dolaştık. Bir kuruyemişçiden, kajuyu tadıp, "I-ıh, yeterince taze değil bu, 24 başlangıcına uymaz." deyip çıkmışlığım var. (İçinizden 
"kıçım!" diyebilirsiniz, izin veriyorum!:) )
Kajuya yancı olarak, boyumuz kadar çekirdekler, cipsler, içecekler.
Hepsi 24 şerefine!
(Bırak allasen, normalde yemememiz gerekiyor, diziyi bahane ettik işte, işin pokunu çıkarttık.)
Yani bir hazırlık ki sorma gitsin. Şezlongları kurduk, ganimetleri yaydık ve play tuşuna bastık!
Sonrası şölen. Mutluluktan ağzım kulaklarıma değmiş neredeyse.
İlk üç bölüm tam 24 kıvamında değildi ama sonra çok güzel açıldı. Ve ben ilk bölümler boyunca - dizi akarken- sürekli şunu dedim yüksek sesle: "24 izlediğime inanamıyorum!"
Gerçekten de yeni, yepyeni 24 bölümleri izliyor olduğumuza inanamaz halde, dokuz bölümü devirdik, üç oturuşta.
Ne yazık ki "24" bölüm durumu bu sefer sadece isimde  kalmış. Bu bonus sezonu on iki bölüm çekmişler.
Yani bir günün on iki saatine şahitlik ediyoruz.
Ve kaldı üç saatimiz yani üç bölümümüz.:(
Kocama kalsa evelki gün bitirtecekti bize diziyi. Çok heyecan yapmış çünkü, gaza gelmiş, meraktaymış.
"Dur yahu," dedim, "Öyle paldır küldür olmaz. Hemen kurutmayalım, üzülürüz, birkaç gün bekleyip özleyelim azıcık. Hem son anda mı söylenir. Ben o gece final yapacağımı sabahından bilmeli ve heveslenmeliyim." 
Ritüeller kraliçesi Eylül!
Ama sonunda dediğim oldu. Cumartesi bitirmeye karar verdik dizimizi.
Yani bu gece.
Ve tabii yine abur cuburlarıyla. (Bu sefer taze kajuyu nereden alacağımızı da biliyoruz, hadi yine iyiyiz.)
Çok ama çok sevdiğimiz bir dizinin, hiç beklemediğimiz bir anda -kısa süreliğine de olsa- yeniden doğması bizi çok mutlu etti. Bu gece onunla tekrar ve büyük ihtimalle artık ebediyen vedalaşacağımız için azıcık buruğuz ama olsun. Onu tekrar yaşamak çok güzeldi.
24 severler benimle aynı duyguları paylaşıyorlardır eminim.
Ve bu diziyi hiç izlememiş olanlara da şiddetle tavsiye ediyorum. Hatta onları feci şekilde kıskanıyorum!
Bir Jack Bauer, bir Chloe O'Brian kolay yetişmiyor, bence bir an önce tanışın.:)
Hatta kendinize haftasonu hediyesi yapabilirsiniz.
Pişman olmazsınız, benden söylemesi.;)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...