Sayfalar

31 Ekim 2014 Cuma

.. DÖNÜŞ ..







































İstanbul'a geleli neredeyse bir buçuk ay olmuş, ben utanmadan "Dönüş" diye yazı yazıyorum.
Duyan da elimde valizimle evden içeri yeni girdim sanacak. Hoş, valizlerimi  hala tam olarak boşaltmadım, evimi adamakıllı toplamadım, arkadaşlarımın neredeyse hiçbirini göremedim, gezme amaçlı doğru düzgün dışarı çıktım bile sayılmaz ama evet, 20 Eylül'den beri İstanbul topraklarında yaşıyorum.

Bodrum'a veda etmek bu yaz daha bir zor oldu. "Üç ay kaldın, daha ne istiyorsun pis şımarık?!" diyenler olabilir, kızmam da, haklısınız. Ama ne yapayım, belki geçen sene yazı İstanbul'da geçirdiğimizden ya da belki bu sene ekim ayına (ki Bodrum'un en tatlı dönemidir) kalamadığımızdandır ya da belki de sadece ve sadece doyamadığımdandır, bilemiyorum, arkama baka baka döndüm bu sefer.
Ama geldiğim andan itibaren de "Ah canım evim, canım İstanbul'um, şuyum, buyum.." havasına giriverdim, Bodrum'a bay bay deyiverdim yani kafaca.




.. Koştur Eylül Koştur ..
Geldiğimden beri birçok şeye vakit ayıramadım, bloguma yazı girmek için uğrayamadım. Sadece başka blog arkadaşlarımın yazılarını okuyabildim, o da elimden geldiğince. Dediğim gibi, evimle adam gibi ilgilenemedim, yapmam gereken birçok şeyi ihmal ettim. Neden derseniz... Planlarımda olmayan çok yoğun bir tempoya giriverdim.

Ders verdiğim üniversitede ders saatim arttı ve üstüne başka bir üniversite daha eklendi. Yeni derslerim için haldır haldır içerikler hazırlamak, yeni okulumda hem gündüz hem de akşam öğretiminin derslerine girdiğim için çok tuhaf saatlerde okula koşturmak, örneğin sabahın köründe okula gidip gelip, sonra akşam bir daha gitmek ya da başka bir gün sabahın sekiz buçuğundan gecenin on buçuğuna kadar okulda kalıp, eve ceset gibi dönmek haftalık rutinlerim arasına girdi. 
Cızır cızır yanan ve gün sonunda pespembe olan gözlerim için göz doktoruna gitmeye henüz vakit bulamadım.
Faik'in tasmayı çekiştirmesi yüzünden sakatlanan sağ bileğimi göstermeye de tabii ki... Ki sağ elim yoksa, ben de yokum şu hayatta. Çizen, yazan, tasarımcı, illüstratör vs.. arkadaşlar ne demek istediğimi anlar.

Evime davet etmek istediğim, özlediğim birçok kişi var. Ama öncelikle ortalarda gezinen bavulları yerleştirmem (gerçekten bazıları hala boşaltılmadı, evet!), Bodrum'dan kargoyla yeni gelen - bakliyattan, kitaba, iş malzemesinden, tencere tavaya ve daha bir çok hırtı pırtı ile dolu olan - kolileri açmam ve çalışma günlerimin değişmesinden kaynaklı, temizliğe gelen kadınımdan mahrum olduğum ve yenisini bulamadığım için, evimi şöööyle bir güzel, dip köşe temizleyip, insan evine çevirmem lazım. Yani evime gelen demeli ki,  
"Evet burası bir ayı ini değil. Burada bir insan yaşıyor."

Şaka şaka, o kadar da vahim değil durum tabii. Çünkü dağınıklık ve çapul olarak elime ne geçtiyse heeepsini atölyeme tıkıştırdım bu bir ay boyunca. Orayı gözden çıkardım, hep salonda çalıştım ve atölye de oldu sana çöp ev!
"Kızım hiç mi boş vaktin yoktu, bir ucundan girişip hallediverseydin!!" diyor olabilirsiniz.
Ama boş vaktim o kadar azdı ki, o  miniminnacık boş vakitlerimde de sadece ve sadece popomu yayıp yatmak istedim, dürüst olmam gerekirse.

Ahhh! Bir de yüksek lisansa başladım bu dönem! 
Haftada iki akşam gitmem lazım. Lazım diyorum çünkü aslında sadece bir buçuk akşam gidebiliyorum, derslerden birinin tamamı, diğerinin de yarısı, hocalık yaptığım ders saatleriyle çakışıyor, onu nasıl halledeceğim diye kara kara düşünüyorum. Tabii sadece derslere gitmekle de olmuyor. Ödevlerimi ve projelerimi de en iyi şekilde yapıp teslim etmem lazım.
Yani böyle çapraşık işler. İki ayağım, yok yok, hatta iki ayağım ve iki kolum hepsi birden bir pabuca girdi şu son dönemde.
Ama alışıyorum. Bir kere en büyük şansım, her konuda yardımcı olan bir kocam var. (Maşallah diyeyim. Siz de deyin bakayım. Demeyen alt satıra geçmesin. :p)







































İlk başlarda "Eyvahlar olsun, hepsini birden nasıl idare edeceğim!?!" dediğim şeyler rayına oturmaya başladı. Her şeyden önce kafaca daha rahat olmaya, kendimi germemeye, elimden gelenin en iyisini yapmaya ama ruhumu da çok bunaltmamaya karar verdim.
Ve bir de atölyemi toparlamaya! 
İki gün önce ya allah deyip giriştim. Bir yandan da sevdiğim bir diziyi açtım. Sevdiğim yiyecekleri servis ettim ara ara kendime. Biraz yorucu oldu ama bir günde hallettim.
Ve atölyemi kullanıma açtıktan sonra yüreğime huzur doldu. Gerçekten. Her şey gözüme daha kolay gelmeye başladı.
Değil yılmak, yorulmak, her konuda çalışma isteğim daha da arttı. Meğer minik atölyemi ne de çok severmişim, aman da amannn.:))

Şu anda size oradan yazıyorum.
Fonda çook sevdiğim Jazz Radio Cafe Paris. Sıcacık limonlu çayımı içiyorum. Masamın etrafındaki mini mini renkli ışıklarımı da yaktım. Sabah parktan topladığım kıpkırmızı sonbahar yapraklarımı da etrafa saçtım. Olmaktan en mutlu olduğum yerlerden birindeyim. 
Yapacak çok şey var. 
Beni heyecanlandıran, umutlandıran, harekete geçiren çok şey var.
Şu an yaptıklarımın bazıları, yapmayı özellikle çok istediğim şeyleri biraz geciktirebilir. 
Olsun. 
İstemediğim hiçbir şey yok şu anda hayatımda, önemli olan bu. 
Tüm yorgunluğuyla ve koşturmacasıyla da olsa hepsi kendi seçimim.
Hayallerimi de teker teker sıraya sokup hayatımın içine dahil edeceğim.;)

Bodrum'dan erken dönmek, İstanbul'un sonbaharını yaşamak adına bir fırsat olacak diyorduk ama pek olamadı bu koşturmacadan. Bundan sonra olur inşallah.
Umarım sonbahar ve kış hepimiz için - tabii ki sokaklarda barınmak zorunda olan tüm canlılar için de - sıcacık geçer.
Umarım hayallerimizin gerçekleşerek hayatımıza dolduğu, sevdiklerimizle birlikte tatlı tatlı yaşayacağımız, mis kokulu kurabiyeler pişireceğimiz, ağaç altlarına mamalar bırakacağımız, oyunlar oynayıp keyifleneceğimiz, kitap okurken tatlı rüyalara dalacağımız, battaniyeler altında filmler izleyeceğimiz, tarçınlı bitki çayı ya da yeni demlenmiş taze kahve kokusunun bütün odamızı saracağı, pıtır pıtır mısırlar patlatacağımız - ama çok yiyip de işin b.kunu çıkarmayacağımız:) -, sevdiklerimize daha çok vakit ayıracağımız ve yapmaktan gerçeten keyif aldığımız şeyleri ihmal etmeyerek, mümkün olduğunca günlerimize dahil ederek kendimizi şımartacağımız, kocaman sevgilerle dolu bir kış olur hepimiz için!

Artık döndüm.
İstanbul'a, yepyeni bir döneme, evime, yuvama, dostlarıma...
Ve canım, biricik bloguma.
Artık buralardayım. 
Ve sık sık ses vereceğim.

Okuyan herkese teşekkürler, görüşmek üzere!


4 yorum:

  1. Eylül'üm hoşgeldin:)unutmadan eşine de sana da kocaman bir maşallah dedim, buraya da yazıyorum maşallah:) üç ay Bodrum ne güzel, üzülme yine yaz gelir yine kavuşursun Bodrum'a:)sağ bileğin için geçmiş olsun...ev temizliği yüksek lisansa için de kolay gelsin ve başarılar diliyorum. Sevgiler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Müjde Abla'cığım hoşbulduk ve çook teşekkür ediyorum bütün güzel dilekleriniz için. :) Uzun ara verdim, artık inşallah sık sık burada olacağım. Sevgiler, Bücürük'ü mıncırırım. :))

      Sil
  2. Çok sevindim yeni yazı gördüğüme ve haaytla ilgili bu güzel haberleri aldığıma, hoşgelmişsin ♥ Böyle güzel işler yapmak, bir yandan kendini geliştirmek, çok çalışmak, çok sevmek ve sevilmek! Hepsi bir arada olmuş sende, şahanee :)

    Dediğin gibi bizi haberdar et böyle yaz bol bol. Bir de gözleri ve bileği ihmal etmeyesin ♥

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hoşbulmuşuuuuum sevgili Kızlı Erkekli Kedili. :)
      Evet yoğun ama keyifli bir dönem. Göze ve bileğe hala baktırtamadım ama. :( İnşallah en kısa zamanda.
      Ve sık sık da (kendi çapımda sık sık diyelim) yeni içerik girmeyi ben de çok istiyorum, çok iyi geliyor bana.
      Sevgiler kocaman!

      Sil

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...