Şu anda Bodrum'dayım. Yine.
Canım gibi sevdiğim, içinde olmaktan en çok mutlu olduğum yerlerden birinde, balkonumdayım. Denize, dalgalara karşı. Yine.
Arada
İstanbul'a gittim, üç hafta kalıp geri döndüm. Yarın sabah şehre
uçuyorum. Hatta siz bunu okuduğunuzda ben İstanbul'da olacağım.
Yine.
Güzel Yaz, Acı Yaz
Her
sene olduğu gibi, bu yaz da pılımızı pırtımızı, işimizi, gücümüzü
toplayıp Bodrum'a geldik ve yaklaşık üç ay yaşadık burada.
Çok
güzel bir yazdı. Çalıştık, dinlendik, denize girdik, denize baktık,
şaraplar içtik, mis kokulu sabah kahveleri ile uyandık, kıpkırmızı yaz
domateslerine doyduk, aile toplaşmacaları yaptık, açık hava sinemalarına
yayıldık, sevdiklerimizi gördük, doğum günlerimizi kutladık, mumlar
üfledik, pastalar yaptık.
Tenimiz
güneşle buluştu, kolumuza denizin tuzları yapıştı, onlarca güneş
batırdık, dolunaylara daldık, yazdık, çizdik, hayaller kurduk, mutlu
olduk, güldük.
Diğer yandan bazı acılar yaşadık.
Yıllardır
zevkle izlediğimiz denizimiz, bu yaz, yerlerinden, yuvalarından kopup
yeni bir hayata kaçmaya çalışan çoluk çocuk Suriyelilerin kaçış yolu
oldu.
Bizim
kumsalımız, ne yazık ki bir kaçakçılık "işletmesine" döndü. Çokça
gecemiz, kulağımızı birtakım seslere kabartmaya ve hangi
durumda ne yapacağımızı kestirmeye çalışarak geçti. Sitece allak bullak
olduk.
Kocamla
bir gece feryatlara uyandık. Bilmediğimiz bir dilde çığlıklar atan
adamların sesleri evimize doldu. Ya yakınını kaybetmiş olan ya da yaralı
olan adamların.
Sabaha kadar aklımızı yedik. Sahil güvenlik gecikti, adamcağızlar kaçtı, ertesi gün karşımızdan batık botu çıkardılar.
Ve bir sonraki gün minik Aylan'ın, masum kuzunun cesedi yan sahile vurdu.
Aklımı
oynatacaktım, acaba o çığlıklar atan adam Aylan'ın babası mıydı diye.
Ama hesap ettim, kitap ettim, o değildi, haberlere göre onlar bir gün
sonra açılmışlardı.
Ama fark eder miydi?
Kim
bilir o adam hangi yakınını kaybetti ve kim bilir kaç kişi bizim
denizimizde boğulup, kıyıya da vurmayarak bilinmezliğe, hiçliğe karışıp
gitti.
Ve Aylan benim denizimde, dibimde öldü, belki ben o an manzaraya bakıp kahkaha atarken, o son nefesini veriyordu.
Bunun acısının tarifi yok.
Kaç
şehit verdik? Kaç ocağa kara bulutlar çöktü, kaç kalbe kor ateşler
düştü? Kaç evlat daha bir genç kızı bile öpemeden, sevdiğinin elini
bile tutamadan parça parça olup öldü gitti...
Kendi
yuvamızda, kendi dünyamızda mutluluklar, keyifler yaşasak da, aslında
çok acı bir yazdı bu yaz. Olmaması gereken ne çok şey yaşandı, ülkece
nasıl da canımız yandı...
Çaresizlik ne zor şey...
Ah İstabul...
Ülkede
olanlar, internette psikolojimi bombalayanlar, dünyanın ve insanların
zalimlikleri bir yana, ben son zamanlarda değişik bir huy geliştirdim.
Tek bir cümleyle özetlersek şöyle diyebiliriz:
"İnadına iyi ol."
Çünkü
hayat belki zor, belki zalim ama hayat tek. Ben hayatımın hiçbir
zamanında umursamaz ve duyarsız bir insan olmadım, bundan sonra da olmam
mümkün değil, hamurumda yok çünkü. Lakin gama, kedere kapılıp da
sorunlarımı çözebildiğim hiçbir anım da olmadı hayatımda. Üstelik hep
daha beter oldum. İşte bu nedenle - kocama da söylediğim ve gülüştüğümüz
gibi - baskıya gelince büyüyen, güçlenen, güzelleşen bir organizmaya dönüştüm
ben. Çünkü ancak güçlü olursak, iyi olursak çözüm var. Aksi taktirde
balçık içinde debelenir dururuz. İşte güçlü olmak ile umursamaz ve
duyarsız olmak arasındaki fark da budur.
Hal böyle olunca, ben büyük bir motivasyonla, kocaman hayaller, planlar ve hedeflerle döndüm İstanbul'a.
Hayallerimi
hemen hayata sokmak ve kendime vakit yaratmak uğruna, hocalık yaptığım
okuldan bana verilen birçok dersi geri çevirip, kalan dersleri de hayvan
gibi yorulma pahasına tek güne sıkıştırtıp, ya Allah deyip şehir
hayatıma daldım.
Ama
şehir, uzun süre Bodrum'da kaldığım için bana gücenmiş olacak ki, gel
seni bir güzel hasta edeyim, mikroplarımdan, virüslerimden ikram edeyim,
kanepeye mıhlayayım da gör sen gününü dedi!
Cidden.
Daha
döndüğümün ilk haftasında, herhalde mevsim değişikliği ve hem ani, hem
düzensiz fiziksel yorgunluğun etkisiyle, yatağa çakıldım. Sonra
düzeldim. Sonra yine okula gittim, bu sefer daha beter hastalanıp
günlerce mıhlandım.
Hayaller
ve planlar için adım atmak bir yana, evimi bile toparlayamadım, çalışma
odama, atölyeme adımımı bile atamadım! Bavullar bile ortada kaldı
yahu.
Ve
kendimi çoook kötü hissettim çok! Fiziksel yetersizlik, hastalık,
yapmak istediğin şeylere bedensel olarak yetişememek çok boktan bir
şeymiş. Sağolsun kocam her şeye yardımcı oldu, yemekler, çorbalar,
ıhlamurlar yaptı, köpekleri hep o çıkarttı ama yine de pek fena
hissettim kendimi, işlerimi aksattığım için. Sonra biraz toparlandığımda, hemen master tezimle
ilgili ayarlamalarımı, araştırmalarımı ve müracatlarımı yaptım, tek bir
günde gezebildiğim kadar bienal gezip sonra bir iki parça eşyamı
toplayıp hoooop tekrar Bodrum'a uçtum!
Bodrum Aşk, Kocaman Bir Aşk
Hastalık yüzünden İstanbul'a geldiğimi bile idrak edemeden, cuma öğlen havalanıp, bir saat içinde Bodrum'a indim.
Hem hiç terk etmemişim gibi yakın, hem de sanki aylarca ayrı kalmışım gibi özlem doluydum.
Servisten
inip, kulağımda müzikle yürüyerek markete gittim. Bira, şarap, ekmek,
su, peynir, domates, makarna ve cips aldım. Sonra dolmuşa bindim.
Kalmasını beklerken, burnuma, sadece buralarda olan bir deniz kokusu
geldi, İstabul'da asla olmayan. Gözlerim yaşardı.
Evime
girdim. Sadece yirmi küsür gün kapalı kalmış olmasına rağmen, o
bayıldığım, evimize has rutubet ve deniz karışımı koku doldu burnuma.
Ağlayacaktım mutluluktan.
Yerleri
süpürdüm, şarabı buzluğa attım, duş aldım, kaşarlı ekmek yaptım
kendime, ayak üstü komşumla sohbet ettim, mis kokulu bir kahve yaptım,
balkona kuruldum hemen. Ahh nasıl güzeldi ahh.
İnternetsiz geldim Bodrum'a. Ne evde açıktı internet, ne de tabletimde. Özellikle böyle tercih ettim.
Ne
Facebook olsun, ne Instagram, ne mail, ne şu, ne bu... Pinterest bile
olmasın. Ulaşmak istediğim kişilere de telefonla ulaşırdım nasılsa,
gerisi kalsındı.
Sonra gün batımında şarabımı açtım, müziğimi koydum, defterimi, kalemimi aldım, yazmak, bolca yazmak için.
Ama
yazamadım. Çünkü gözümü gökyüzünden ayıramadım. Sanki yirmi küsür gün
önce burada olan ben değilmişim gibi, sanki yıllardır görmemişim gibi.
Hava kararana, son grilikler koyulana ve gecenin siyahına karışana,
hiçbir şey gözükmeyene kadar baktım.
Mutluluk bazen sadece bu kadar
basit bir şey.
Sonra gece saat kaçtı hatırlamıyorum, kadehimi de alayım sahile ineyim diye evden çıktım, tesadüfen bir komşumla karşılaştım, hadi gel içelim dedim, tamam şişemi kapıp geliyorum dedi, geldi ve sabahın dördüne kadar sohbetin dibine vurduk.
İki
kafa dengi kadını birkaç şişe şarap ve müzikle bir mekana koy, işte
sonuç budur. Çok spontan ve çok güzeldi, çok mutlu oldum.
Tabii sabah mide, kafa namına bir şey kalmamıştı bizde ama olsun. :)
İkinci
gün önce ailemle sonra kendimle baş başa, son gün yani bugün, önce oy
verme işlemiyle, sonra aile dostlarımızla keyif ve yapılan bazı 'önemli'
sohbetlerle geçti.
Ve akşam günbatımında yine evimde, yalnız, internetsiz, tvsiz ve gökyüzümle, şarabımla, müziğimle baş başayım.
Seçim sonuçlarının gidişini annem ve kocamdan telle aldım.
Ama
bu gece bunu düşünmeyeceğim. Zaten düşünecek (ya da şaşıracak) olsaydım
kendimi evimde izole etmezdim. Onlarla sonra ilgileneceğim.
Yarın
öğlen uçağıyla şehre dönüyorum. Tabii internetim olmadığı ve bunu şimdi
yayınlayamayacağım için, siz bunu okurken ben çooook yakınlarda
olacağım. :)
Ve yine çok motive şekilde dönüyorum.
Yapacak
çok şey var. Ve bir saat boyunca balkonda maruz kaldığım rüzgar
dolayısıyla yine hasta olmazsam, hepsini teker teker hayata sokmaya
başlayacağım.
Bodrum müthiş, Bodrum benim için tam anlamıyla aşk. Evime, balkonuma delice aşığım. Burada kendimi müthiş hissediyorum.
Ama
İstanbul'a da aşığım. Çünkü İstanbul'da kaldığım sürece Bodrum'umu
özleyebiliyorum. :) Ve bence en güzel kavuşma, özlemden sonra gelen.
Ve ayrıca İstanbul bence ritm demek, tempo demek, evet belki bolca koşturmaca ama koştura koştura bir yerlere ulaşmak demek.
Çaba, gayret ve hayallerin gerçekleştiği yer demek.
Çalışmak demek.
Ki
eğer çalışmayı benim gibi seviyorsanız ve "Artık aşkla çalışacağım işin
ne olduğunu biliyorum ve ona gidiyorum" diyorsanız, İstanbul aslında
gerçekten hayat demek.
Ve
ben hayatımı sevgiyle yaşamaya, her geçen günle kendime ve bize yeni
güzellikler katmaya, büyümeye, uçmaya, coşmaya geliyorum.
Tutabilene aşkolsun!
Sonbahar ve kışımız pek güzel olsun! :)
Eylül'cüğüm aylardır yoktun o yüzden blog arkadaşın olarak dönmene çok sevindim, umarım dönmüşsündür daha doğrusu:))) Bodrum'da yaşadıklarını acıyla okudum, iyi ki, orada oturmuyormuşum dedim, işte akp'nin ve "Ulus devletin modası geçti, bölünün" diyerek ulus devletleri bölenlerin marifeti bu! Belki ölenler daha şanslı hayatta kalıp o çocuk büyük ihtimalle dilenci olacaktı:( yerinden, yurdundan uzakta!
YanıtlaSilÇok geçmiş olsun kendine iyi bak. Bloğunu da ihmal etme..senin güzel yazılarını ve bana uğrayıp bıraktığın o güzel yorumlarını çok özledim.
Sevgilerimle
Evet Müjde Abla'cığım ihmal ettim biraz blogu. Uzak kalınca da çok özlüyorum, sonra da enayi misin kızım, madem bu kadar seviyorsun, yazsana diyorum kendime. Ama sizin bazı gönderilerinizi (Saray Hatıraları gibi mesela:) ) özellikle biriktirmiştim, sonra keyifle okuyayım diye. :) Sonra adet artınca da daha bol zaman kollar oldum, hepsine bir arada girişeyim diye. Tuhaf mıyım neyim? :)
SilBodrum hem çok güzel, hem de üzücüydü, kaçakçılar da sezon boyu ceplerini doldurup, zengin olup, sözde mekanlarını kapatıp defolup gittiler. Ölen öldü, kaçan kaçtı. Kaçabilenlere ne olacak, tabii ki o da bir muamma.
Umarım her şey çok güzel olur.
İlk fırsatta yazılarınızı saydırmaya geleceğim, şöööyle koca bir kupa kahve eşliğinde. Öpüyorum ablacım. :*
Çok sevinirim canım, kahve mi tamam, yanında lokumla hem de:))
SilBen de öptüm Eylül'cüğüm.
Eveeet, keyfimin yanında kahvem eksik olmaz. :)) Lokuma da bayılırım ama uzak durmaya çalışıyorum. Görüşmek üzere Müjde Abla'cım. :)
SilYeni keşfettim ben burayı ve sanırım en içimi açacak yazıdan başladım! :) Bir Bodrum aşığı olarak ve her gidişimde geri dönerken bambaşka bir enerjiyle dönen biri olarak çok keyifle okudum ve çok memnun oldum! ^^
YanıtlaSilÇok sevgiler, Özge
www.sevgilibeyazkagit.com
Merhaba Özge. Çok teşekkür ederim. Ben de hem beğendiğine hem de tanıştığıma memnun oldum. :) Şimdi hızlıca bir ziyaret yaptım bloguna, çok hoş ve keyifli görünüyor. En kısa zamanda saydırmaya geleceğim. :)
YanıtlaSilSevgiler.